
Bir Nesil Sessiz Çığlık Atıyor…
Ekonomik veriler büyümeyi gösteriyor, borsa rekor kırıyor, konut fiyatları yükseliyor, teknoloji yatırımları artıyor… Peki bu “büyüyen” tabloyu sokakta hissedebiliyor muyuz?
Her sabah metrobüste yüzü düşmüş gençlerle göz göze geliyorum. Ellerinde diplomaları var, başlarında binbir düşünce. Çoğu ya işsiz ya da yaptığı işle okuduğu bölüm arasında hiçbir bağ yok. Genç bir diş hekimi geçen gün şöyle dedi: “Keşke veteriner olsaydım, en azından bir şeyleri iyileştirdiğimi hissederdim. Şu an sadece geçinmeye çalışıyorum.”
Bu cümle üzerine günlerce düşündüm. Zira artık mesele sadece “geçim” değil, yaşam amacının erozyona uğraması. İnsanlar ne için okuyor, ne için çalışıyor, ne için yaşıyor? Kimse bu soruların yanıtını veremiyor. Çünkü biz, daha soru sormaya vakit bulamadan gündemin tozu dumana karışıyor. Bir gün ekonomik veriler, bir gün uluslararası krizler, ertesi gün futbolcu transferleri…
Aslında hepimiz bir tür dijital sisin içinde yaşıyoruz. Gerçek sorunlar görünmez hale geliyor. Gençlerin %70’i yurt dışında yaşamak istiyor, ama biz hâlâ “Z kuşağı neden böyle?” diye tartışıyoruz. Belki de ilk kez bir kuşak, anne babasından daha kötü koşullarda yaşama ihtimaliyle karşı karşıya.
Ve bu sessiz çığlık, sadece gençlere ait değil. Emekli bir öğretmen geçenlerde şöyle dedi: “40 yıl çalıştım, şimdi çocuğumdan harçlık alıyorum. Bu mu emeklilik hayali?”
Toplumsal hafızamız zayıflıyor. Unutuyoruz, alışıyoruz, kanıksıyoruz. Ama unutmamamız gereken bir şey var: Ekonomik kriz sadece cebimize değil, ruhumuza da dokunuyor. Ve bazen en derin yoksulluk, umut yoksunluğudur.
Belki de en büyük yatırım, bir kuşağın yeniden nefes almasını sağlamak olurdu. Ama biz hâlâ “Kira fiyatları neden artıyor?”u konuşuyoruz. Çünkü sistemi konuşmak, sistemin dışına çıkmayı gerektiriyor. Oysa biz, konforlu çaresizliğimizde, en çok da susmayı öğrendik.
Yazan: Burcu TÜBLEK