“Dijital Zindana Hapsolmuş Çocukluğumuz”
Ekranların arkasında her gün binlerce çocuğun yüreği kırılıyor. Sosyal medya platformları bir zamanlar bağlantı kurmanın, paylaşmanın ve sosyalleşmenin alanıydı. Bugün ise çocuklar ve gençler için yeni bir zorbalık biçiminin çöplüğüne dönüşmüş durumda: akran zorbalığı.
Bir yorum, bir Tik Tok videosu, bir Instagram hikâyesi… Birkaç tuş darbesiyle milyonların önüne düşen bu içerikler artık sadece “paylaşım” değil; kimi çocuklar için utanç, korku ve yalnızlık kaynağı. Dijital dünya, masum hayatları içine çeken bir karadelik gibi çalışıyor.
Ayna Kırılan Çocuklar
“Sadece internette” diyerek geçiştirilecek bir mesele değil bu. Dijital olan gerçektir. Hatta çoğu zaman daha acımasızdır. Çünkü kaçış yoktur. Okul biter, ama zorbalık bitmez. Ev güvenli değildir artık; çünkü ekran cebinizdedir.
Dış görünüş, kilo, mimikler, maddi yetersizlik, parçalanmış aileler, farklı inançlar, LGBTİQ+ kimliği… “Kim ne der?” korkusuyla bastırılan her şey, sosyal medyada birer hedef tahtasına dönüşüyor. Alay ediliyor, ifşa ediliyor, aşağılanıyor.
Perde arkasında, o küçük telefonun soğuk ışığı altında bir çocuk kendini değersiz hissetmemeye çalışıyor. Çoğu zaman başaramıyor.
İstatistikler Değil, Canlar
Ruh sağlığı uzmanları açıkça uyarıyor: Akran zorbalığına maruz kalan çocuk ve gençlerde anksiyete, depresyon ve intihar düşünceleri ciddi biçimde artıyor. Araştırmalar, bu çocukların büyük bölümünde akademik başarının düştüğünü ve sosyal hayattan çekilmenin yaygınlaştığını gösteriyor.
Ama rakamları bir kenara bırakalım.
Çocuklarımız hastanelerde. Kiminin kolu, kiminin bacağı kırılmış. Kimileri ise o
soğuk hastane odalarında yoğun bakımda ya da engelli kalarak hayat mücadelesine girmiş durumda.
İşte akran zorbalığı budur. Sessiz, görünmez ama yıkıcı.
Ailelerin Çaresizliği
Ebeveynler ne yapacağını bilmiyor. Telefonu alsa “gizliliğini ihlal etmiş” oluyor; almasa çocuğunu koruyamıyor. Öğretmenler çoğu zaman fark edemiyor. Sistem, bu sessiz çığlıkları duymakta gecikiyor.
Peki ya platformlar? Reklamlar dönüyor, etkileşim artıyor. Algoritmalar öfkeyi besliyor, çatışmayı ödüllendiriyor. Çünkü öfke daha çok tıklanıyor.
Peki Ya Zorbalar?
Unutulmamalı: Zorbalık yapan çocuk da çoğu zaman bir başka yaralı çocuk. Evinde huzur yoktur, okulda başarısızdır, görülmemiştir. Anonim bir maske altında, gerçek hayatta sahip olamadığı gücü başkasını inciterek kurmaya çalışır.
Ama bu gerçeği bilmek, mağdurun acısını azaltmaz. Anlamak, mazur görmek değildir. Empati, adaletin yerini tutmaz.
Son Çıkış Yolu
Çözüm nettir ama cesaret ister. Eğitim programlarında dijital okuryazarlık ve empati dersleri yer almalıdır. Öğretmenler akran zorbalığını tanıma ve müdahale etme konusunda desteklenmelidir. Sosyal medya platformları yasal sorumluluk almak zorundadır.
Ve çocuklar… Ekranların karşısında yalnız değillerdir; yalnız bırakılmamalıdırlar.
Ama hepsinden önce, bir toplumsal vicdan uyanışına ihtiyacımız var.
Bir çocuğun kalbi kırıldığında, kaç “beğeni” onu onarabilir? Bir mesaj silinir ama o mesajın bıraktığı iz silinmez.
Bir cümle, bir hayatın yönünü değiştirebilir. Bir sessizlik, geri dönüşü olmayan bir kararın başlangıcı olabilir.
Bugün görmezden geldiğimiz her dijital zorbalık, yarının utanç verici aynasıdır. O aynaya baktığımızda “haberimiz yoktu” deme hakkımız olmayacak.
Eğer dijital dünyayı çocuklar için güvenli bir yer hâline getiremezsek, ekranlarımız ışıl ışıl yanarken, çocukluğumuz karanlıkta kalacak.
Ve o zaman soruyu çok geç soracağız: “Neredeydik?”
Köşe: Burcu Tüblek


