
Kendimize zaman buluyor muyuz? Zaman bulmak için çabalıyor muyuz?
Her sabah aynı döngüyle başlıyoruz güne: alarmın keskin sesi, aceleyle içilen bir kahve, kalabalık sokaklar, yetişmeye çalışılan işler… Günlük yaşamın ritmi çoğu zaman bizi sürüklüyor, farkına varmadan gün bitiyor. Birçoğumuz için gün, yapılacaklar listesiyle ölçülüyor; biten işler, atılan adımlar, tamamlanan görevler. Ama hayatın gerçek zenginliği, bu koşuşturmanın arasına gizlenmiş küçük hazinelerde saklı.
Bir çocuğun kahkahası, sokakta karşılaştığımız bir dost selamı, vapurda denize bakarken yakaladığımız o kısa huzur anı… Bunlar sıradan gibi görünen ama aslında ruhumuzu besleyen anlar. Büyük mutlulukların peşinde koşarken, küçük huzurları gözden kaçırıyoruz. Oysa mutluluk, çoğu zaman sıradan anların içinde gizleniyor.
Günlük yaşamın güzelliği bize sürekli hatırlatıyor: hayat sadece hedeflerden ibaret değil, yolun kendisi de değerli. Belki de biraz yavaşlamak gerekiyor. Bir kahveyi aceleyle değil tadını çıkararak içmek, bir yürüyüşte telefon yerine gökyüzüne bakmak, bir dost sohbetinde zamanı unutmak… İşte bunlar, hayatın gerçek zenginliği.
Modern yaşamın en büyük yanılgısı, sürekli daha fazlasını istemek. Daha fazla iş, daha fazla başarı, daha fazla hız… Ama insan ruhu, fazladan çok dengeye ihtiyaç duyuyor. Günlük yaşamın küçük molaları, bize bu dengeyi hatırlatıyor. Bir nefes almak, bir anlığına durmak, kendimizi dinlemek… Bunlar basit ama güçlü eylemler.
Koşuşturma hiç bitmeyecek. Dünya dönmeye devam edecek, işler birikecek, sorumluluklar artacak. Ama biz, kendi küçük molalarımızı yaratabiliriz. Çünkü bazen bir nefes almak, bütün günü değiştirebilir. Ve belki de hayatın en büyük sırrı, bu küçük anları fark edebilmekte saklıdır.
Köşe: Murat Aygün
